30 Aralık 2009 Çarşamba
was that a good life?
23 Aralık 2009 Çarşamba
samson
24 Kasım 2009 Salı
23 Kasım 2009 Pazartesi
kar için yerin dibi
19 Kasım 2009 Perşembe
leblebi
9 Kasım 2009 Pazartesi
8 Kasım 2009 Pazar
haydarlar
7 Kasım 2009 Cumartesi
arot
30 Eylül 2009 Çarşamba
modası geçenler reyonu
yapılacak o kadar işin bu kadar hiç de öyle değil! kıvamında gözüme görünmesine ben de anlam veremiyorum. haklısın bu yüzden. kulaklıklarımı takınca tüm sıkıcı sesler dışarıda kalıyor. nefret ediyorum bu kaçıştan ama duymadığım zaman dışa dair herhangi bir sese yönelmiyorum. dolayısıyla duymadıklarımı eylenmemiş eyliyorum. hayır hayır.. tanrıcılık oynamıyorum. sadece yaşam oyunuma dahil ettiklerimi ben, kendim seçiyorum. evet, doğru tahmin. okul açıldı.
6 Eylül 2009 Pazar
insanın elleri küçülür mü
20 Ağustos 2009 Perşembe
3 Ağustos 2009 Pazartesi
böööörtlen
her bitki doğa içindeki kendi doğasında evlenirmiş. bi tek böğürtlen bekar kalırmış. bunu bizzat kendisi tercih etmiş. ne dünya düzlemi içinde yalnız kalmayı gözü yemiş, ne de her güzel canlıdan bir yanak almaktan vazgeçmeyi. kimilerine göre küstahça sayılsa da, büyük bir cüretle bunu dile getirebilmiş de. yaftalandığı etiketleri ben tahayyül edemiyorum. ama her "ben çok ... yımdır." veya "....karşısında hep böyle davranırım." veya türevlerinde cümleler kuramayışımda böğürtleni daha iyi anlıyorum. etiketlerinden ziyade, sanırım böğürtlen de şekil almaktan sakınıyor veya kendini koruyor. hatta itiraf edemese de korkuyor. belki de üstünde buluştuğumuz ve hatta birbirimize dokunduğumuz nokta ebedi jellik olduğundan tutkuyla bağlıyım böğürtlene, rengine, üstüne zuhur ettiği herşeye. dikeninin sızısı bile tatlı tatlı çiğneyebiliyormuş beni. bunu farkettim. zaman zaman yorulduğunu hissettim.sonra halimin ne olacağını ellerimle konuştum. şekil alamamaktan şikayetçi olmak şımarıklık olacak. çünkü biliyorum, eğer ki ayaklarım yere değerse, o gün ben çoktan çizilmiş bir yoldan farkındalıktan yoksun yürüyor olacağım. oynayacak oyunları tükenmiş, -zaruretten ziyade- 'bir de bunu deneyelim' kararıyla (tamamen ve sanırım sadece bana göre) daha da karmaşıklaşmış olarak.
13 Haziran 2009 Cumartesi
benki sanki kimki sahi#2(azadistan)
9 Haziran 2009 Salı
benki sanki kimki sahi
Kesinlikle çamaşır makinası bu çamaşırları durulamıyo. Neyi giyersem giyeyim hatır hutur kaşınıyorum böyle. Anneme bundan bahsetsem güler bana. Bi de şunu farkettim ki insan onyedi kez arka arkaya hapşurursa melodili hapşuarabiliyo. Islık çalar gibi yani. Melodili hapşurmam çok sık hapşurmamdan kaynaklıı. Sulu gözlü gezmem çok sık hapşurmamdan.. Gözlerimdeki kızarıklıklar hapşurmam sonucu sulanan gözlerime güneş değmesinden. Taaaa en başından ardı arkası kesilmeyen melodili hapşuruklarım bahara karşı olan külli allerjimden.anneme dayanamayıp bişeylerden bahsettikten sonra son düşündüğüm şey bu oldu:
çıkış noktamı unutmamalıyım;
çıkış noktamı normalize etmeliyim;
aynılık diye bişeyin varolduğunu kabullenmeliyim;
irileşmesine müsaade ettiğim şeylerin beni rahat bırakması için minicik-tefecik de olsa çaba sarfetmeliyim;
ruyalarımın güncelleştirmemeli, eski kıvamına geri çevirmeliyim (yürüyen layf teybıllar görmek hiç güzel bi ruya değil).
tüm bunların dahilinde ve ziyadesinde düşündüklerim de var tabi. empati yetimi belirli ölçülerde bertaraf etmeyi istiyorum.aynı şeyin, birisinin daha -aynı formda- yaşanmışlıkları dahilinde olduğunu öğrensem şaşırmam mesela artık. diyorum ya, çıkış noktamı unutmamam gerek. farklı farklı varolmuşluklarda, farklı farklı cürümlerde, farklı farklı nedenlerde ve zamanlarda neyin ne sebepten çıktığını unutmamam gerek. aksi beni gereksiz yere amaçsızlaştırıyor. ve bununla mücadele ede-bile-cek kadar olgunlaştığımı sanmıyorum. son başlangıcımdan beri az zaman geçti.onu olgunlaştırmadan sonlandırmak sahip olduğum bi çok haslete zarar verir.bu kısma başka yerde devam etmeliyim diye düşünüyorum şimdi de.-sanrılardan uzak-. neyin özünde ne olduğunu en yalın haliyle
ama yine de benliğim kavga içindeyken -ki ergenliktir bunun adı- bulduğum çıkış noktalardan biri insanlığın varolduğuydu. insan diye faktorel değişime açık bi gerçeklik vardı. tutabilirdim. 22 yaş bunalımı çerçevesinde şimdi farkediyorum ki, insan diye bişey var. benim çıktığım noktadan başka başka yerde, genelde uzakta. atfettiğim özelliklerden bihaber. sır'sal vasıflarla adlandırmak isterdim bi kısmını. ama sır, tüm varlığını keşfe olan muhtaçlığına borçlu bana göre. insan dediğin sırsa
herneyse (üç(iki)nokta koymayı bile çokgördüm farkındaysan). ben
Hatta bunu da anlatmayım.
Sıkıldım sanki ben. Ayın 25 ine deadlayn mı olur ama?o deadlayn ı 25 ine koyarsan, ben onu o zamana kadar vermem, içimde çok çeşitli karın ağrıları çıkar durur. Oyalanmak için çeşitli şeyler yaparım, sinekleri füze yerine koyarım, sabahtan akşama kadar “şimdi bi dakka bi dakka!ışık değişince değişiyo mu bu değişmiyo mu. Son bi deneyelim. Bi dakka ama bak burdan vuran sabah güneşiyle aynı görüntüyü vermeyebilir. Deneyelim.” Diye elime geçen herşeyle oynarım.pantolonlarımın suyunu sıkıp içinden sanat da çıkarmaya çalışırım, karpuz suyuyla çamlıcayı karıştırıp, sonra içine soda koyup deneysel çalışmalar da yaparım. Hatta resim mesim de çizebilirim, kolumda bacağımda desen mesen de çalışabilirim. O deadlaynı 25 ine koyarsan ben herşeyi yaparım o güne dek bu karın ağrımla ki! Arada bi de reklam niyetine sınav çıkıyor. Şimdi burda çok güzel bişey söyleyebilirdim ikisine de, ama yaratıcılığımı bunun için kullanmaya değer bile görmüyorum.
what s a girl to do
30 Mayıs 2009 Cumartesi
haha..
26 Mayıs 2009 Salı
ben değil, ama kimse de değil. biraz senden, biraz benden
kontrol edemeden düşünüyorum. o kadar çok düşünülmüşlüğüm var ki, tüm bunları düşünürken artık az düşünmeyi ve çok konuşmayı istediğimi farkettim. pes etmek gibi değil de, yorulmak gibi. dinlenmek için de konuşmam gerekiyor. ve bunun için de konuşmaya değer şeyler yaşamalıyım; ve yaşadıklarımı anlatmaya değer bulmalı. anlatmaya çalıştıklarımı unutmamayı istemeliyim, ve her ihtimale karşın tape record niyetine insanlarla paylaşmalı. dahası 'insanlar'ı anlatmaya değer bulmalıyım, ve sözcükleri şaşırmamalı, kafaları karıştırmamalı. konuşmanın dahi ne kadar zorlaştığını düşünüyorum. bunu ben yapıyorum. ve kendimi tutamadan, ne düşündüğümü umursamadan -kıkırdar gibi- düşünüyorum. boşver şimdi bunları, ben sana tüm gelişikliğini masallara borçlanmış bi hikaye anlatayım.
22 Mayıs 2009 Cuma
19 Mayıs 2009 Salı
2(nd)midterm
17 Mayıs 2009 Pazar
1m&m1
alt tarafımdaki güzellikleri bi an önce ışığa kavuşturmam gerek. varolup olmadığından dahi kuşku duyduğum bi insan bana 'proactive' olmamı söyledi ( bu sefer dış dünyadan. kurgusallardan değil, valla bak!). ben de didiklemeye başladım. altımdaki okşayasım gelen, ağrısız tarafları zaten üstten taşıdığımı farkettim.sonra nooldu? biz büyüdük. ama bu sonranın bi de öncesi var tabi.
14 Mayıs 2009 Perşembe
uça(ra)k uç(s)ak!..
peki ya kuşlarımın sayısı da artarsa?dönüşüm geçiren her parçamın kuş olmasından korkuyorum sanırsam. buraya bu tür şeyler yazmayacağıma söz vermiştim. ama duramıyorum. beden sınırlarımın içine kendi kendine gelip kurulan bu 'şey', ne adını söylüyo, ne benimle konuşuyo. ben fazlalık olduğuna ikna etmeye çalışıyorum. konuşturamadığım için bilemiyorum derdi ne. evet, eğer kuş korkusuysa gerçekten öfkeleneceğim. belki de bu kez zamanımın o kadar da kötü olmadığını ispatlamaya gelmiştir, bunu da bilemiyorum. çünkü benimle konuşmuyor.
4 Mayıs 2009 Pazartesi
"odtü yürü!!"
kordon bağımdan bana tutunarak bedenimi terkettiğim zaman dönmemi emreden bi komuttan ibaret görünse de değil. çok daha fazlası. tam da sabahın köründe bizi gülümseten 'anlamsız gurur'un anlamını sorgularken. tam da yansıma sözcüklerinin nasıl da yanılsamadan ibaret olduğunu kendi kendime ispatlamaya çalışırken. tam da ayırt edemeyecek kadar yorgun düşmüşlüğümden (gayet ve tamamen fiziksel:)) mütevellit tüm grupla bütünleşmişken..
başka bi bütünselliği özgür bırakmak için yürümem gerekiyodu. ruhu serbest bırakmıştım. hem dolaşıyor, hem de tüm ödevlerini yerine getiriyordu. tam olarak da bu yüzden sadece bi kaç saniyeliğine de olsa hiç bişey düşünmedim. üç-beş-yedi saniyelik tatile girdim. hiç bişeyin anlamını sorgulamadım. beden dinlenmeliydi. zihnimi boş, bomboş bıraktım. onu daha fazla yormamalıydım.
hıhı,tabi.
ülkü tuhaf şekillerle gözüme görünecek kadar somutlaştı. ülküme dokunabiliyordum. ülkü ayak seslerim oldu, slogan oldu, alkış oldu, fotoğraf makinem oldu,şapşal şapşal gülümseme oldu, polis korkusu oldu.ne dese yapıyorduk. ülkü bendeydi.sonra ülkümüz koşmamızı buyurdu.biz de koştuk.ve ben ilk kez yürüdüğüm yolda ,hayatımın ilk ağırlıklı (ağırlık:çanta) uzun mesafe koşusunu yapıyordum. sonra yasemin geldi yanımıza. yaseminin ülküsü başka bişey buyurmuştu.bize özgürlük getirecek ya, şımartıyorduk.ne dese yapıyorduk.bi gün yaseminle baryam bekliyoduk.yani beklemiyoduk ama baryam gelse ne güzel olurdu diye düşünüyoduk. ben kolonyolar parfümler sürünce nasıl da arılar tarafından çiçek sanılacağımı öğrenmiştim.yaseminden öğrendiğim ilk şeydi. ikimiz de arap bacı gibiydik.birbirimize bakıp hem birbirimizi, hem kendimizi görebiliyorduk. deli gibi ağaç dikiyorduk. bi tane de kendimize diktik sanırım.sanırım büyüyo öyle güzel güzel.sonra dadayla dinlendim.
kendime dair farkettiğim, güne dair en küçük şeydi az sonra yazacağım cümle.çanta değiştirirken çerleriyle ve çöpleriyle değiştirebiliyorum.bunu yapabiliyorum.mesela kibrit çöpleri varsa bi öncekinde, bi sonrakine o kibrit çöpünü aktarabiliyorum.ben de şaşırıyorum,ama yapabiliyorum bunu.her neyse,elimi atınca elime gelen çöpgibideğilgibi, bizi götürmesi gereken yere götürdü.aslında gittiğimiz yer çöpgibideğilgibi yi saklandığı delikten çıkardı.neden o kadar rahatsız sandalyenin gözüme istikbal beş yıldızlı yataklar gibi göründüğünü anlamak için ertesi güne kadar sabredip hamlayan kolumu bacağımı kıpırdatamamam yeterliydi.ve her zaman muzlusüt içtiğim mekanda artık köfteler, elma dilim patatesler vardı. öküz ödü kokusu köfteye karıştı. ne köfteyi duydum, ne öküzödünü,ne elmadilimpatatesi.
kopuk anlamsızlığını anlaşılabilir kılmak ve fotoğrafların bi sonraki yazıya kalsa olur bence.anlaştık mı?bence anlaştık.afferim,şirinleri görücen:))
ha, hala çok pis mütiş, şahane bi eşşeksin,orası ayrı-apayrı bi nokta tabi.bu ben değilim; ve evet,çok yorgunum..
people as places as people