

peki ya kuşlarımın sayısı da artarsa?dönüşüm geçiren her parçamın kuş olmasından korkuyorum sanırsam. buraya bu tür şeyler yazmayacağıma söz vermiştim. ama duramıyorum. beden sınırlarımın içine kendi kendine gelip kurulan bu 'şey', ne adını söylüyo, ne benimle konuşuyo. ben fazlalık olduğuna ikna etmeye çalışıyorum. konuşturamadığım için bilemiyorum derdi ne. evet, eğer kuş korkusuysa gerçekten öfkeleneceğim. belki de bu kez zamanımın o kadar da kötü olmadığını ispatlamaya gelmiştir, bunu da bilemiyorum. çünkü benimle konuşmuyor.
geçenlerde bi rüya gördüm. bissürü plakım ve bi pikapım vardı. nostaljiden uzak, gayet bugüne eklemlenmiş bi ruya olmaya çalıştığı besbelli ki plaklar bu güne aitti. pasaj pasaj dolaşıp plak arıyodum ben de. deli gibi seviniyodum pikapımda plaklarımı dinledikçe. anadilimde görmem gereken ruyam eğer plakları follow, dark falan diye ayrımlaştırmak istediyse bu benim suçum değil. ruyalarıma organizasyonları hakkında müdahale edebilecek kadar güçlü değilim. ben diliyorum, onlar yaşamsal olmayan yollardan görünüyolar işte. hepsi bu. çarpıklıklarını da bilemiyorum.
bunun dışında tutamayacağım sözleri tutar gibi yapmayı kendime amaç edinmiş gibi duruyorum. her noktadan dışsal dünyayla çevrelenerek değişiyoruz. ama ben dans etmekten bunu fark edemiyorum. ama yine de uğraşması çok eğlenceli. eğer öyle birisi varsa bugün dokunulmaz eylemeye karar verdiği kesimlerim vardı. dokunmadım ben de. gün içinde üç kez değiştirdiğim saçlarımı yanıma aldım ve dolaştık. ve bu kez amaçsız değildi. her seferinde mızıka ve çiçek dürbününü soran bi aydınlığım var benim çünkü. en azından bu kadarını yapabilirdim. ben de o zaman amacım aramak olsun dedim. çok iyi bildiğim bişey girdiğim ilk dükkanda bulsaydım, ve girebileceğim son dükkanda bulamasaydım uyduruk amacım boyut değiştirecekti. mızıka kolay. evi biraz deşsem benden kalmayı bile bulabilirdim belki. ama çiçek dürbünü ben yürüdükçe hantallaştı, kamçı oldu sırtıma yerleşti. yönlendirmeler, yönlendirmeler, ve yönlendirmeler (metro altı->zafer çarşısı->tüp geçitler->moda çarşısı->izmir caddesi->menekşe sokak->sümer sokak->necati bey->necati bey->necati bey->izmir caddesi->kitapça:)). en yaklaştığımı hissettiğim an sanırım mert kırtasiye(msi)yi bulmaya çalıştığım andı. ne istediğim soruldu.. çiçek dürbünü cevabını verip biraz da tarif edince beni izmir caddesindeki bi dükkana yönlendirdi. ve mert kırtasiyenin sahibi yönlendirdiği dükkanda çiçekli, üstelik çevrilince görüntü değiştiren bi dürbün görmüştü. yönlendirildiğim dükkan hipo düzeyde üretilmiş teleskoplar satıyodu. öyle ki gözüme çarpan en önemsiz ürün teleskop-dürbün karışımı hibrid bişeydi. gayet kendimden emin bi şekilde yine de çiçek dürbünü sordum.ne dediğini hatırlamıyorum,ama ben peki dedim. ne istiyodum bilemiyorum. aramak mı istiyodum, bulmak mı, dolaşmak mı, yürümek mi, kelebek uçurmak mı..bilemiyorum.evet, kesinlikle bi çiçek dürbünü arıyodum.yerimde durmaya çalıştım ama uçuruldum bi kere.ne tarafa olduğunu da bilemiyorum. eve girinceye dek gevrek gevrek yaşadım öyle bi müddet. gayet gerçek bi şekilde kendi kendimi yaprak misali yerlere de atıyorum tabi. ama bu tamamen başka bi hikaye.
tüm bunları hala bilememekle beraber, daha çok dışımdaki ideal tarafın girdiği dönüşüm makinesinden kuş olarak çıkmasına dair çekinik genlerim var.bunu da bilemiyorum. kuş olmayı tercih etmemesini diliyorum.
karanlıkta takip edildiğimi bilmiyodum.işlevi akşam yorgunluğumu almaktan ibaret bi şarkının böyle de zevkli bi ruyanın ortasına parça parça düşeceğini de bilmiyodum.plaklar düğün davetiyesi gibi paketlenmişti. o kadar değişmezliğe neden ambalajlarının dayanamadığını da bilemiyorum. o kadar çok pasaj gezdim ki dört duvarı plaklarla dolu odama daha fazla ve daha fazla plak ekleyebilmek için. son aldığım plağın ambalajını bi türlü açamadım. çok fazla ve gereksiz kurdela kullanılmıştı.sekiz dakikalık rem uykum içinde saatlerce kurdelasını açmaya uğraştım.ne kolumda derman kaldı ne boynumda. bi uyandım, herşey ruyaymış.onca yorgunluğu boşa sahiplendiğim yetmiyomuş gibi bi tanecik plakım da yoktu. ben de sidilerime baktım uzun uzun. en kıymetlilerim gözüme hiç bu kadar sevimsiz görünmemişti. tüm bu yaşanılanlardan tek hissettiğim buydu.evet,plaklarımı ruyamda bıraktığım için çaresiz, anlamsız, ama koccccaman bi öfke hissettim. küçük, çok küçük, küçücük bi anlığına.
this place is a prison