22 Aralık 2012 Cumartesi

ah be doktor!..

bazen oyle seyler goruyorum ki, buna birlikte ne gulerdik diye dusunuyorum. hatta bazen yanlislikla aksam eve gidince sana anlatirim diye not ediyorum. saskinlik iste! bu yuzden bu gunlerde iki kisilik guluyorum. ve bu yuzden hayatim bol kahkahali gorunuyor.

bir de korkuyorum, ya daha uzun bir sure iki kisilik gulersem diye.
cok gulmek cok yorucu. bir bilsen, nasil yorucu.





helal olsun

15 Kasım 2012 Perşembe

... and sometimes, i have to shut my mouth up; in the belief that the universe has put into words the harmony of the moments.
loves to life, lives to love :)









broken crown

10 Temmuz 2012 Salı

ode to my kedi

seni görmüyorum
biz de seni görmüyoruz
biz beni de görmüyoruz
siz seni kaybetmiş olmalısınız
sen de bizi kaybetmiş olmalısın
siz beni yok etmiş olmalısınız
biz de seni yok saymış olmalıyız
sen beni ne yapmış olmalısın
ben seni sanrılamış olmalıyım
beni gören seni görmüş olmalı
bu yüzden şehirlerde tanınırsan şaşırmamalısın
nerede kalmıştık
nerede kalmışsın
nerede kalmışız
dans ediyordum, sonra uyudum, çok uzun uyudum ve ayılar beni kıskandı, bir uyandım kocaman iki elin arasındayım, sonrasını hatırlıyorum, ama öncesi çok bulanık, en son evim bir kedinin de evi olsun istedim, sonra kedinin annesinin sahibi tabiolur falan dedi, sonra meğersem kandırıkçıymış, çok aradım, ama aradığım kişiye önce ulaşılamadı, sonra numarası kullanılamaz hale geldi -artık kedi de ne yaptıysa-, biraz üzüldüm, çünkü kedi gelince nereye koyacağımı düşünmüştüm, bunu düşünürken üzüntümü nereye koyacağımı düşünürken kendimi buldum, sonra dansım mı değişti -ne olduysa artık- ayaklarım yere dokundu, bir de baktım çok yorulmuşlar, yorgunluğa alışık değiller tabi, yere dokunmayı da sevmiyorlar, uf elleri anlıyorum ama insanın ayaklarını koyacak yer bulamaması çok kötü, sonra ben de hiç durur muyum, uyuyarak karşılık verdim, hiç durmadan ve yorulmadan uyudum, bir süre uyuyup uyanacaktım ama karabasan mı bastı -ne olduysa artık- uyanamadım, madem uyanamıyorum bari uyuyayım diye düşünmüş olmalıyım, bir de uyandım ki her tarafım da tutulmuş, herhalde yanlış pozisyonda uyuyakaldım, ya da üstüm açık kalmıştır, uyuyanın üstüne kar yağarmış, ondan tutuldum demek ki, kedi de gelmedi zaten, papyon sahibi kandırdı beni 
biz de kimiz, üstümüze sağlık falan yağsın






hope there is someone

18 Haziran 2012 Pazartesi

tend to be a baloon

evet he shot me down
ve i hit the ground tabikine de!

buraya bi ara nasıl artık müzik dinleyemediğimden,
dinlemek istediğimden ama dinleyemediğimden,
nasıl her müzik dinleme teşebbüsümde kendi kendimi evde klip çekerken bulduğumdan,
bu durumun nasıl canımı sıktığından,
sıkıntımın nasıl böğürtü olarak dışarı çıktığından,
nasıl olmayan depresyondan bir türlü çıkamadığımdan,
nasıl olan ilişkimden bittikten sonra haberdar olduğumdan,
kurbağa kalpli ve dokuz canlı bi insan kisvesini aslında nasıl özlediğimden,
sonra kendime bakıp, onu aslında hiç de özlemediğimden,
öte yandan nasıl terliklerimi geçirip koşa koşa gitmek istediğimden ama bu isteği duyumsar duyumsamaz önce kendime sonra ona sinkaflı küfürler sıraladığımdan,
her bi halta nasıl deneysel yaklaştığımdan ve her türlü sayıltımın nasıl 0 değeri verdiğinden,
bi daha kendimi iğrenç hissetme ihtimalim ortadan yok olduğu için nasıl umut saçmalığıyla flört ettiğimden,
nasıl ters köşeyle öpüştüğümden ama sonra kazıyarak kendimi yerden kaldırdığımdan falan bahsedicem. bence çok çok fazla eğlenicez.




no şarkı no müzük

30 Mayıs 2012 Çarşamba

it was the most romantic date Susan!

gözüm üç ay sonrasında, bedenim sadece var olarak bu dünyada yaşamını sürdürüyor. şimdi ölsem, çok üzülür müydüm acaba? zamanın her şeye iyi geldiği iri kıyım bir yalan. zaman hiçbir şeye ilaç olmuyor. yaraları kapamıyor. yaralara, boşluklara alıştırıyor; ama kapamıyor. yaralara ve boşluklara alışılıyor. geçti sanılıyor. aksine, duyarsızlaşılıyor. ben önce yaramı  gördüm. sonra çok sevdim, yara olduğunu unuttum. sonra iyileştirmeye takatim yoktu, onu eski boşluklarıma emanet ettim. yara ile boşluğun birlikteliği çekici değildi. iki kötünün çarpışması bir iyi etmedi.
zaman geçer. içeri kaçan insanların bedenim üstünde aldıkları şekiller öylece kalakalır. tilki de haklıydı. insan evcilleşmeyi göze aldığı zaman bir parça göz yaşını da göze alıyor.
geçer zaman.
insanlar önce gelirler.
bir zaman sonra giderler

.
.

20 Mayıs 2012 Pazar

in the inner palace inside, something unnamed is yelling out 'just let it go!'. i don t know what it is, i m just trying to hide myself; there s no room to escape, though. i used to think there were lots of room for the sake of daily moods. it is not. all i know is i am not able to let it 'just' go. trapped somewhere that i am totally a stranger. cell by cell i feel it, but cannot name it. all the staff carried among my body stand outside. i look the 'thing' as it is not me.  i need an umbrella.


dust in the summer rain

14 Mayıs 2012 Pazartesi


26 ogustus 11
"..Become the adorable one. Then touch and feel me. Don t afraid. Abandon my fears indeed. Just come. The rest could endure till their time s set. Just come. Just see me. 
I felt the reflection of the Lord for the first time. Just come as you are; as you were in missed times.
samson"
öğrenilen: gereksiz fazlalıktan sakınmalı. 




time is my everything

8 Mayıs 2012 Salı

"there was once a very lovely, very frightened girl. she lived alone  except for a nameless cat."


moon river

13 Mart 2012 Salı

bir ruya ile basima gelen enteresan birseye inanmaya basladigima inanamiyorum. baska bir ruyada dilememek icin bastirdigim her ne varsa karsima cikinca sasiriyorum. adim atsam dusecegim bir yerdeyim. bir yanimda ejderha'm var. karsimda bir insan. aramizda bosluk. sormak istedigim herseyi soruyorum, hic cekinmeden. hic dusunmeden. insan hepsini cevapliyor. hic cekinmeden benden ne istedigini bile soruyorum. bu kez kandirikcilik yapmiyor. basina gelen herseyi, her detayi, aklina dusen her dusunceyi, beni, kendini anlatmasini rica ediyorum. ikiletmeden anlatiyor. neden kandirikcilik yaptigini, bana kendimi igrenc hissettirirken ne dusundugunu bile soruyorum. bu kez durust oluyor. herseyi anlatiyor. tatminkar. sonunda ogreniyorum. ustelik bu kez yalan da soylemiyor. sonunda tum inanislarim anlam kazaniyor. sonunda rahatliyorum. dunya donmeye basliyor. donup ejderha'ma zamaninda beni kurtardigi icin minnettar oldugumu soyluyorum. tum ictenligimle sukranlarimi sunuyorum. birlikte gecirdigimiz zamanlarda ne kadar eglendigimi tum kalbimle dile getiriyorum. sonra kanli trajik sonum icin hazir oldugumu, diledigi zaman beni yok edebilecegini soyluyorum. icimden o anda bu isi bitirmesini diliyorum. gozlerimi kapatiyorum ve o anda daha oncekilerden artik cok bir farki kalmayan yeni gunum basliyor. ruyamin ejderha'min yapmasi gerekeni yaparak, beni yok etmesiyle bitmesini ne kadar dilerdim. bir de karsimda oturanin anlattiklarini hatirlamayi. uyaninca unutuyorum. konseptine aykiri oldu, farkindayim. bu yuzden bu kez su an dinliyor oldugum sarkiyi yazmiyorum. ama unutmamak istedim bilog. sıksık unutuyorum. ama asla unutmamam gerekiyor: evhamlarimin bir cogu evham degil, gercek.

26 Şubat 2012 Pazar

yaşamaya basladiktan sonra ilk nefret ettigim sey nefretti. yikanmamisti. yikanmazmis; cunku prensiplerine aykiriymis. oyle demisti. kotu kokuyordu. o kadar kotu kokuyordu ki, sonrasinda kimseden ve hicbir seyden nefret etmedim. genzim tekrar yanar diye cekindim herhal.

16 Şubat 2012 Perşembe

bir gün bir dans öğrenmeye karar verirsem, bu kesinlikle break dans olacak. bir nedeni yok. ve (yıllardır) çok net



asfur

14 Şubat 2012 Salı

burası biraz avuç içi

serpent yutan ejderhalarla dolu bir yer burası. yıllar süren çabanın armağanı olarak bir tanesini henüz evcilleştirmeyi başarabilmişken, patlamaya hazır bu kadar çok ejderha kalbimin hızlı atmasına neden oluyor.gözlerimi kapatmam söylendi. ikiletmedim. içimden yediye kadar saydım. sonra gözlerimi açtım. hiçbir şey değişmemişti. eskiden de böyleydi. hiçbir şey değişmezdi. hâlâ öyle. hiçbir şey değişmiyor. bir tenezzül? hayır. canım istemiyor. katil olmam isteniyor. öldürecekmişim. ilk zamanlar kolay olmuyor. sonra alışıyorum. öldürmeye başlıyorum. yaşam daha tekdüze, daha yaşanılabilir oluyor böylece. öldürünce algısal sorunlarım yok oluyor. türdaşlarımı daha iyi anlıyorum. yine de keşke demekten kendimi alamıyorum. eğer daha önce katil olsaydım, un eleğine dönüşen vücudumu daha az yadırgardım. bir de bulutlarımı teslim ederken daha az sorun çıkarırdım. evrenin bürokratik sistemini canından bezdirirken çok tecrübe kazanmış olmalıyım. ortalarda seyreden dünyanın bürokrasisinde, önceden öğrendiğim tüm taktikleri uyguluyorum. yanisi, her fırsatta çemkiriyorum. vazgeçmek üzereler. bunu hissedebiliyorum. madem senin, gel kendin al bulutlarını diyorum. cevap veremiyor. taleplerimin zaman aşımına uğramasına az bir zaman kala gelen cevap beni gülümsetiyor. yerinden kıpırdayamıyormuş. çünkü hiç vakti yokmuş. öyle diyor.





black sheep

5 Şubat 2012 Pazar

üç kez düşündüm. beş kez özledim. fazla düşünme demistin, peki demiştim. bu 'peki' anlamli olsun istedim. yoksa eminim daha fazla düşünebilirdim. her neyse; işte böyle biraz düşündüm. sonra düşsüz olmasın bu dedim, üşenmedim, biraz da düşledim. yine mutlu sonla bitiremedim. olsun. seni düşlemek güzel. başka başka şeyler de yaptım. bunları yaparken bana birşeyler oldu. birkaç santim daha büyüdüm. ben büyürken sen küçüldün. büyümek zorundaydım. küçülmek zorundaydın. çünkü bu kadar şey yaptım da yine de sana dokunamadım.

çünkü sen haklıydın. 
şimdi de bir sigara içeceğim.
bittiğinde bir bakacağım, hâlâ sen haklısın



geleneksel mahşer günü

2 Şubat 2012 Perşembe

sıkı tut

birseyler var avuclarimda. biraz daha olsun. sonra isterse bitsin. nasilsa biz de bitiyoruz. biz bitiyoruz, avuclarimdakini mi umursayacagim?!





sushi