24 Kasım 2009 Salı

babam benim için bir kez daha salıncak kursun bir ağaçtan bir ağaca.
vallahi bir şey daha istemem

23 Kasım 2009 Pazartesi

kar için yerin dibi





kesinlikle haklısın! birinin diğerine üstün olduğu ortamda barınamam ben. en az herkesin tekdüzlemde buluştuğu midyum kadar rahatsız eder beni. öfkelene bile bilirim. ama bu konuda çok emin değilim. belki de boyunduruk altına girmek benim (ya da senin) düşündüğüm gibi değildir. belki de belli başlı azalarım işlevlerinden azad edildiği için boyunduruk altına girmeyi kabul ediyorumdur. bu konuda hiç kimseyle herhangi bir organik sıvımı yarışa sokmayacağım.
ama emin olduğum birşey var. kurtarıcısı ejderha olan prensesten mutlu son beklemek çok anlamsız birşeydir. tabii; beklenebilir, kimsenin özel beklentilerine karışacak değilim. ama daha çok bekleyecektir, bunu belirtmeyi de bir borç
bilirim.
bu ejderha konusu tepe kısmımda henüz anlamlandıramadığım, türünün ilk örneği olduğunu düşündüğüm bir dans ediyor. inanmazsın belki ama kılcal damarlarım dahil, tüm damarlarım kol kola girmiş durumda. ne olduğuna dair herhangi bir fikrim olmadığından betimleyici cümleler kuramıyorum. tek anlayabildiğim, hissedebildiğim, jelden oluşuyor. bundan çok emin değilim; ancak bir tür ejderha olduğundan haberinin olmadığına eminim. biliyorum, hikayemin mutlu sonla bitmesi mantık kuralları içinde imkansız. ama yine de kurtarıcı ya, kıyamıyorum o yüzden. kötü kalplilik derecesini soramıyorum. kırılsın istemiyorum. ama ne zaman menu listesinde kendimi göreceğim; merak etmiyor da değilim. fedailikte gözüm yok. bir gün olur mu bilemiyorum (ama sanmıyorum). ancak adım gibi eminim ki başkalarını kurtarmasına engel olacak midesine doğru olan yolculuğum. diğer bir deyişle, son kurtardığı şey benim.
nasıl oldu inan ben de anlamadım bilogcuk. ama sevgili ejderham henuz beni yemediği ve hali hazırda şeklen kurgu olarak duran mutsuz sonumu olgulaştırmadığı için sık sık oyunlarıma dahil ediyorum kendisini. geçen gece ruyama davet ettim. bunun kendisi için bir onur olduğunu söylerdi bence de, evet, eğer konuşmaya tenezzül etseydi. halbuki ne kadar eğleniyoruz. her neyse, ejderhamı muhayyilemde canlandıramadığımı söylemiştim. o yüzden "bugün 'böyle' gel" diyorum, öyle geliyor. sonra biraz eğleniyoruz, ve önce annemin, sonra babamın sesi artık
dönmem gerektiğini söylüyor. uyanıyorum. ama bazen kontrolümden tamamen çıkıyor. misal, geçen gece yine esrarengiz bir diyarda birşey arıyorduk. tamam bilogcuğum tamam.
ben yine buluta dokunmak istedim. dokunabileceğim kadar küçülmüş ve bu sefer kara olmayan bulutlar arıyorduk. yağmur bulutları buluyorduk bulmasına ama, ben annanemin ölümünden sonra siyah bulutlara dokunmamaya çalışıyorum. o yüzden sevgili ejderham da beni biraz şımartmak istemiş olacak, benimle birlikte bulut aramaya razı oldu. sonra bulutlarımızı ararken, kendimizi atakanın odasında buluverdik. nasıl oldu anlamadım. atakanı ruya alemime davet etme cüretime sevgili ejderham çok kızmış olacak, büyük bir kızgınlık içerisinde, ve bu kızgınlığını bana göstermeme suretiyle farklı diyar ortamını terketti. sanırım farklı diyar ortamını normalize etmeme birazcık bozuldu. aslında gitmesine üzüldüm diyemem, her beraberliğimizde, o benim her dediğimi yaparken, 'ahanda son arzum! kesin son arzum! valla son arzum! bitiyorum
yeminle!' diye evhamlara kapılıyorum. sonra (sevgili ejderham birazcık bozulsa da) o gidince rahatlıyorum. o da beni cezalandırıyor gerçi. çağırınca gelmiyor da, şarkı gönderiyor ruyalarıma (en son samson la bana birşeyler demek istedi. ben samson dinlerken acırım birazcık,
böyle bir ceza vermek istemiş de olabilir tabi. bilemiyorum, emin değilim. ama daha önce hiç ejderha ol(a)mamak ve gördüğüm ilk ejderhanın kurtarıcım olması -bu yüzden- çok kötü birşey; bundan eminim. anlamıyorum ejderhaca, ne yapabilirim.). her neyse. aklım bir yandan sevgili ejderhamın kırdığım kalbinde ya, atakana çok odaklanamadım. ama atakan acayip saçmalıyordu. atakanın içine kesin birşey girmiş diye düşündüm, o kadar saçmalıyordu. o, asistanlığını yaptığı her hocadan daha güzel ders anlatan yetenek abidesi atakan gitmiş, yerine bambaşka birisi gelmişti.
artık öyle bir noktaya geldik, ve atakan öyle bir saçmaladı ki; daha fazla dayanamadım ve uyandım. şafak yeni atıyordu. demek ki daha uyuyalı çok olmamıştı. dolayısıyla kendimi çok yorgun hissediyordum. sevgili kurtarıcım, ejderhamdan özür diledim. sonra bir kaç saniye kendime güldüm. sonra atakan hayatta o kadar saçmalayamaz, korkmamalıyım diye kişisel telkinlerde bulundum. ve hala çoook uykum vardı. öyle ki atakanın istese ne kadar da saçmalayabileceği
dışında herhangi birşey düşünmeme fırsat kalmadan dalmışım tekrar. atakanın arkası dönüktü. elimde kahvelerle odaya ikinci girişimi yaptım. uyandığım arada neler döndüğü hakkında pek bir fikrim yok; zira uyandığım için o kısımları kaçırdım. ama kahve bahanesiyle sevgili ejderhamı aramaya gittiğime yemin edebilirim. atakan yavaş yavaş yüzünü dönmeye başladı. o da ne? atakan değilmiş ki zaten saçmalayıcı. adı alihan olan yeni bir asistanmış. ama ama atakan? atakanın yerin dibindeki izme odası? keçi sakalı? diye düşünsem mi diye düşündüm bir an. sonra alihanı atakan sanmış olmak daha rahatlatıcı geldi. ben de rahatlamayı seçtim. sonra daha fazla karışmadan uyanmalı diye düşündüm. zaten bulut bulamamıştık ve sevgili ejderhamı
kızdırmıştım hatta kafasını karıştırmıştım. zaten sınavım vardı. uyanmalı diye düşünmemiş olabilirim, ama daha fazla ruya görmemeye çalışarak kendimi cezalandırdığıma eminim.
o zamandan sonra ejderhamın sonum hakkındaki düşünceleri ne yönde değişti sanırım biraz
merak ediyorum, çok emin değilim. ama ben üzgünüm. eğer benimle konuşsaydı bunu ona söylerdim; bundan çok ama çok eminim bilog.
bu üzgünlüğün üstüne aksetmek zorunda kaldığı yaşamsal somutluklardan bir demet yapmalıydım kendime. ki sevgili ejderham onu dikkate aldığımı bilebilsin. sınavı düşündüm, havayı düşündüm, biraz gazzeyi düşünmeye çalıştım. ama gazzeyi buna alet etmemeli diye düşündüm. kişisel somutluklarım üstünden kuruntular edindim ben de. yukardaki koltuğa zıplayabilirdim belki,evet bilog. ama bu kolaya kaçmak olurdu. kuruntulu kuruntulu otostop çekmeye başladım. sonra çok eğlenceli bir otostop yolculuğu yaşadım. daha sonra anlatacağım, söz bilogcuğum.
bir de büyüteç almak zorundayım. ve sadece üç günüm var. bunu bana mutlaka hatırlat olur mu.





kingdom of rust

19 Kasım 2009 Perşembe

leblebi

uyuycam birazdan (uyuyacağım). lusilere dalmadan bişey söylemeli. eğer damlayla ne übersin diye dalga geçmeseydim şuan buraya tüm überleri, über eylediklerimi lanetlediğime dair bi cümle yazabilirdim. öyle hissediyorum.
çok pis kategorizasyon yapardım burda özünde über olanlar, zaten über olanlar ve über eylediklerim diye ama yapmıyorum; yapmak da içinde bulunmak kadar itici.überi gerçek anlamından azad ederek ayağını kaydırıyorum,evet! başka türlü yumurta turşusuyla alakasını kuramazdım.

ve aniden eğer überse zaten .. değildir diye düşünüyorum. ve yine dünya benden bağımsız dualist devinimine devam ediyor. bende zaten var bana özel bir tane, ve orda beni bızzzlatıcak düşüncelere yer yok ne yazık! überler fiziksel dünyada. oraya gönderiyorum hepsini.
ne yazık!

sınavım var,evet!







samson

9 Kasım 2009 Pazartesi

csm


adını avcumda taşıdığım çocuk..
kimsin sen?











there is a light that never goes out
(gün itibariyle sanırım 4 hafta oldu izleyeli. güzel filmdi gerçekten)

8 Kasım 2009 Pazar

haydarlar






hava çok güzel. kahvaltımı benzer oranda, ne güzel güzellleştirdi. annem gerçekten pizza yapmayı biliyor.
ve sanırım aynı oranda kanabiliyor. emektar botlarım ne güzel anlar yaşattı bana. eş oranda yanlarına pililer bıraktı.
bot almaya gidiyoruz. ayrımsız oranda gezmek de istiyoruz (sanırım).
peki peki..
havayı sömürmeye gidiyoruz; uygun bir bahaneyle..


bir de annem sardunyalarını kapalı balkona taşıdı. yavruağzısı eksikmiş. ailemizin huzuru için bir şekilde yavruağzı sardunya bulmalıyım (:
(bu fotoğraftaki sardunyaların anneminkilerle bir alakası yok. onlar cezayir caddesinin son sardunyaları -08-; anneminkiler balkonumuzun son sardunyaları -09-)


[cadde derken??? (:]





(röpo dedim, gerdim kendimi. uzun ara veriyorum otoröportajıma..)










mykonos

7 Kasım 2009 Cumartesi

arot

yazıcamyazıcam, burda kalmadık korkma. ama önce 13. kez inkılapçıları inkılap tarihini nasıl da hüüüpppplediğime ikna etmeliyim. ilkokul 1. sınıfta henüz hüüüpppletmem beklenmemiş olabilir, hak yemek istemem şimdi akşam akşam. ama 2. sınıftan beridir böyle bir beklenti içerisinde meb+yök benden; inan nedenini anlayabilmiş değilim. nasıl da iyi anladığımı anlamama konusundaki ısrarı ve direnci, hatta inatçı ısrarlı direnci konusunda maşşallah çekmekten başka elimden bişey gelmiyor. üzgünüm bilogcuk, çok sıkıldım. parmaklarıma çizdiğim dudaklarla oyun oynayıp şapşal şapşal gülüyorum kırk saat sonra da. bak, onların gerçekten 17. seneleri benimle. hatta okul kalemlerimle vücudum üstünde ürettiğim ilk oyun sanırım, ama hala onlardan sıkılmadım.
sapmayım amacımdan
yazıcamyazıcam, burda kalmadık korkma..
valla bak!



the space between us