20 Ağustos 2009 Perşembe

camdançıkancanolsun










the canals of our city

3 Ağustos 2009 Pazartesi

böööörtlen



her bitki doğa içindeki kendi doğasında evlenirmiş. bi tek böğürtlen bekar kalırmış. bunu bizzat kendisi tercih etmiş. ne dünya düzlemi içinde yalnız kalmayı gözü yemiş, ne de her güzel canlıdan bir yanak almaktan vazgeçmeyi. kimilerine göre küstahça sayılsa da, büyük bir cüretle bunu dile getirebilmiş de. yaftalandığı etiketleri ben tahayyül edemiyorum. ama her "ben çok ... yımdır." veya "....karşısında hep böyle davranırım." veya türevlerinde cümleler kuramayışımda böğürtleni daha iyi anlıyorum. etiketlerinden ziyade, sanırım böğürtlen de şekil almaktan sakınıyor veya kendini koruyor. hatta itiraf edemese de korkuyor. belki de üstünde buluştuğumuz ve hatta birbirimize dokunduğumuz nokta ebedi jellik olduğundan tutkuyla bağlıyım böğürtlene, rengine, üstüne zuhur ettiği herşeye. dikeninin sızısı bile tatlı tatlı çiğneyebiliyormuş beni. bunu farkettim. zaman zaman yorulduğunu hissettim.sonra halimin ne olacağını ellerimle konuştum. şekil alamamaktan şikayetçi olmak şımarıklık olacak. çünkü biliyorum, eğer ki ayaklarım yere değerse, o gün ben çoktan çizilmiş bir yoldan farkındalıktan yoksun yürüyor olacağım. oynayacak oyunları tükenmiş, -zaruretten ziyade- 'bir de bunu deneyelim' kararıyla (tamamen ve sanırım sadece bana göre) daha da karmaşıklaşmış olarak.
bu yüzdendir ki sana ayakları yere basan ademoğullarından bahsetmek gözünle birlikte gönlünü de açacaktır diye düşünmekteyim. konumuz 'wise guy'lar.
heryerde bulunur bunlardan bir tane diye düşünmeye başlayacağım yavaş yavaş.. düğünlerde, cenazelerde, savaşta, barışta, simultane ya da spontane gelişen her türlü olayda.. dikkat edersen göreceksin. ben en son hayatımda ilk kez katıldığım bir etkinlikte gördüm. ondan önce de bir cenazede görmüştüm. misal, cenazedeki 'wise guy'ımız durmadan ölüm hakkında ürkünç masallar anlatıp, neler yapmamız
gerektiğini anlatıyordu. ölüm hakkında ecinnili perili masalları neden anlattığı hakkında pek bir fikrimiz yok. ama ağlamalıydık. öyle diyordu. annem zaten annesi için ağlıyordu. ama 'wise guy' teyzemle karşılıklı anneleri için ağlamaları gerektiğini buyurdu. annem duydu mu bilmiyorum. duymadı mı onu da bilmiyorum. ama 'wise guy' sonrasında atılmasıgereken her adım öncesinde buyruklarını buyurarak görevini başarılı bir şekilde ifa etti. neyse ki benden başka kimsenin 'wise guy'la uğraşacak hali yoktu. ben de görevi bünyemde fazlasıyla mevcut hanımlardan birine devrettim. lal olanlardan birini seçtim. işaret diliyle kavgasını etti durdu. neyse ki benden başka kimse çemkirik konuşmalarını göremiyordu. ben de zaten işaret dilini bilmiyordum. böylece çemkirik, huysuz, çenebaz, ve elli sene sonramın evde kalmış ve dertsiz dertlerinden konuşma yetisini kaybetmiş bendeniz 'wise guy'la kavgasını etti durdu. 22 yaşındaki insan görünümlü ben de rahatça yapmam gerekenleri yapabildim.
son gördüğüm 'wise guy' ilk kez iştirak ettiğim bir organizasyonda karşıma dikiliverdi. organizasyonumuzun adı çeyiz serme. ve ben bilmem kaçıncı göbekten olmama rağmen, orda olmak zorunda olduğum için ordayım. işlevim belli. sıradan birisi elime bir bez tutuşturup bir de nesne tutuşturunca bezi o nesnenin üstünde bir kaç kez dolandırıp 'toz alma' işlemini yerine getirmek. neden orda olduğuma dair hiç bir fikrim yok. müstakbel evli çiftin oturacakları evin 'çeyiz serme' bahanesiyle neden o kadar dağınık halde bırakıldığına dair de bir fikrim yok. yine klasik senaryo ( ve ruhlarımdan bir tanesi kordon bağımdan bana tutunarak ayrılır; beni değişik eylemler üstünde hareket halinde görüp fazlasıyla eğlenir. şimşek niyetine vücuduma
kahkahalar gönderir. ve ben durduk yere patlayıveren kahkahalarımın nedenini kimseye açıklayamam.) çeyiz serme, alınan tüm eşyaları düzen ve özenle ev(İ)e dağıtarak gerçekleştirilen bir eylemmiş, bunu gördüm. veeee 'wise guy' yine devrede. o sağa sola emirler yağdıradursun, ben kendi halime kahkahadan öledurayım, eşraf evi dağıtadursun, gel zaman git zaman akşam oluverdi. 'wise guy' evi yanlış dağıttığı için, daha doğrusu, doğru şekilde (darma)dağıtılan evi topladığı için evi tekrar (darma)dağıtma cezası aldı.
tek fincanlık bir çeyizi dahi olmayan biri olarak ben (belki de vardır, bilemiyorum tabi), çeyiz serme organizasyonun dair en ufak bir merak geliştirmemiştim bugüne dek. gördüğüme pişman değilim. yaşadığım enteresan deneyimlerden birisi oldu. üstelik bu tür orta halli kalabalık eylemselliklerde 'wise guy'lar hakkında daha derin bilgilere erişiyorum. yakında sokakta yürürken tanıyabileceğim gibime geliyor.
böylece çok şey öğreniyorum her gün. öğrendiklerimden daha çok şeyi farkediyorum. farkettiklerimin bir kısmından vazgeçiyor, bir kısmına heran daha da bağlanıyorum. bazen herşeye bakarken burnum sızlıyor, bazen üstünde düşünmeye bile
gerek görmüyorum; bakışlarım boşlaşıyor. sahip olduğum herşey çok garip. bana cennetten güzel yerler başkalarının cehennemi. bi zaman sonra yeniden yollara düşeceğim. yollar da bana düşecek. ne büyüleyici bir çekim var aramızda. dokunmaya ben bile kıyamıyorum. başkalarının dokunuşlarından nazenin; bi o kadar kendinden emin. biliyoruz; ne yollar benden geçebilecek, ne ben yollardan. ayaklarım, toprağa dokunduğu andan beridir seyyah eylendi. nedeni de kendi kadar nazenin. dokunmuyorum o yüzden. sorgulanırsa kontrol altına alınacak. kontrol yüzüne değer değmez kırılacak. ben de dörtte üçümü azad ediyorum taleplerimden.
istanbulu mu özledim ne??














run