30 Nisan 2009 Perşembe

düş peşindeyim, düş peşime..


ilk yunikorn a bindiğim zamanı çat pat hatırlıyorum. muhakkak benim için enteresan bi deneyim olmuştu. ama bunu çok fazla önemsemediğime eminim. çünkü bunu gerçekten gayet reel olarak deneyimlediğime de eminim. dahası, gün içinde yapılacak bir sürü şeyim vardı. sokağa çıkıp akşama kadar bir sürü oyun oynamalıydım. her gün on kez kirlettiğim üstümü başımı anneme göstermeden değiştirmek zorundaydım. karpuz suyunu kimseye belli etmeden içmek zorundaydım. bir sürü fantastik hikaye dinlemek ve hepsine inanmak zorundaydım. ilk kez yunikorn um olsun diye arzuladığım, ve gün içinde istediğim zamanıysa yazık ki çok net hatırlıyorum. ve bu benim için gerçekten çok önemliydi. böyle bişeyi istemek seçtiğim bi ruyamın gerçek yaşamım olmasını arzuladığım anlamına geliyodu. gerçekle saygılı bi ilişkimiz var. belki o da biraz hastalıklı. çok uzun bi süre bu ilişkiyi rayında ve olması gerektiği gibi götürdük. ben onu görmezden geldim, o beni umursamadı. çok kızdırmış olmalıyım. büyük büyük öfkelerle karşıma dikildi. ve ben babamdan bi gün nefret etmeye karar verirsem yegane sebep olarak bana hayal kurmayı öğretmiş olmasını seçmeye karar verdim. başka bi sebep olamaz zaten..

yine de avcumda kök görünce seviniyorum. özgürlük öyle bişey ki, istesem de kök salamıyorum. yapamıyorum. uçan halı gibi..
çeviri derken????
peki..
bugün umduğum gibi bitmedi.





noah's ark

19 Nisan 2009 Pazar

"sabah mı?"




parmağıma bulaşan isin adı anneannemmiş.sardunyaları,küpelisi,ve anneannem..
yıllar yılı onu eskisi gibi görmek istedik.eskisi gibi dik,sapasağlam.o yeryüzünde yaşadığı son ilkinde bize bunu armağan etti.canı hiç acımadı,bundan çok eminim.gün içinde en sevdiği zamanda, abdestinden sonra kolunu indirirken ve bir dakika içinde..
yasemin ve karanfil esansı..
nisan yağmurları..
en sevgilisi..
annemin gözyaşları kendi annesineydi.annesinin tek hayali gerçekleşti.her yaşta zamansız,her zaman beklenmedik..
hepimizin hafızasındaki son hatırası hep olmasını istediğimiz gibi duru,dupduru.




16 Nisan 2009 Perşembe

cold










dün gece bi rüya gördüm. bana kendimi iyi hissettirdi.diyebilirim ki naylon torbada taşıdığım tavşandan beridir uzanıp geliveren 'iyi hissettirici ruya' sinsilesine eklemlenmiş durumda.ruya bu ya,bulutlar belim seviyesindeydi. kara kara yağmur bulutlarıydı.boyut desen bedenimin üçte biri kadardı.irili ufaklı yağmur bulutları..dokundum.aslında dokunmaktan ziyade parmak attım resmen:).parmağım is oldu.evde bulut yapmayı denemişliğim var buluta dokunma hissiyatına vakıf olabilmek adına.o yüzden bu dokunma sıradanlaşmamalı, önemli bi deneyim.ama işte parmak attıktan ve parmağım is oluverdikten sonra ruya şeklini şemalini biraz değiştirdi.önce bi ruzgar esti, sonra yağmur yağdı.belime inmiş yağmur bulutları beni tepeden tırnağa ıslattı.nisan yağmuruna karşı refleksif bi fobi geliştirir mi insan?farkında bile değilim.gelişip büyümüş o öyle.
başı mı vesile oldu sonu mu bilemiyorum.ama bourn'un moskova'da vuruşup dövüştüğü sarı spor arabanın içinde ve arka koltuğunda scylla taşıdığım ruyamdan beridir hatırlayabildiğim tek ruya.

bunun ötesinde gereksiz ayrıntılar da hatırlıyorum yaşanılanlara dair.geçen gün otostop çektiğim bi amca bana ingilizcemin nasıl olduğunu sordu.bu ne biçim soru diye düşündüm bi an,sonra onun ne şekilde düşündüğünü düşündüm.eh işte,idare eder gibi bi cevap verdim.sonra bana ingilizcemin iyi olmasının ne kadar önemli olduğunu hatırlatma gereksinimi duydu.tabi,öyle dedim.yetmedi, mezun olunca içine düşmemeye yeminsel bişeyler söylediğim rekabet ortamından ve tutunmanın ne kadar zor olduğunu hatırlatma gereksinimi de duydu.kişisel gereksinimlerinde neden beni nesne olarak kullandığını hala anlayabilmiş değilim.ya ya,dedim ben de.ingilizceni mutlaka ilerletmelisin diye öğütlemeyi ihmal etmedi.ingilizcem de kendi kendini geliştirdi.en ufak bi çaba sarfetmedim bunun için.

damlayla otostop çektiğimiz bi başka gündü.güneş vardı ama ayaz da vardı.kışın güneş açması insanın canını acıtıyor.ormandan kopmuş cümleler kurmuyorum.kışın güneş açınca korkunç bir ayazı beraberinde getiriyor.tam olarak bundan bahsediyorum.öyle ayazlı güneşli bi şubat günüydü.martta olabilir tabi.ama şubattı şubat.neyse biz yine tıpış tıpış durağa gideceğimizi düşünürken spor arabalara karşı olan dağ gibi önyargımı doğrulayacağını baştan kestirmenin hiç de zor olmadığı pejo bi spor araba duruverdi.gel gör ki ayrancıya gidiyodu.dingil diğer kapıdan çıkmayı değil,meclis kavşağından dönerek ayrancıya gitmeyi kestirme yol biliyodu.çok artist bi şekilde ön koltuğu yatırdı.damla arkaya hopladı(ön koltukla arasında 10cm'lik bi mesafe vardı tahminen).ben de öne oturdum.biz biner binmez insan kişisi ankarada araba kullanmanın ne kadar nefret bişey olduğundan bahsetti.sonra araya istanbullu olduğunu sıkıştırdı.bi kaç bişey daha söyledi.her diya(mono)log repliğinin arasında sen nerde öğrendin araba sürmeyi peki,dememiz gerekiyodu.biz demedik.halimiz yoktu.zira daha ankara pasajına yürüyüp film sardıracaktık.enerjimiz bize lazımdı.dikkat etmedik yani.ama dememiz gerekiyodu artık.demeliydik.çünkü insan kişisi acı çekmeye başlamıştı.bi yandan da bir türlü hız yapamamaktan şikayet edip duruyodu.üstelik bize bahtımızın o kadar da kötü olmadığını hissettirmişti.zorla kendimizi sevindirmek ve 'benim bahtım var;hem de güzel' balon iddamızı ispatlamak istemiştik.ve bu amaçsız amaçlarımızın ön ayakları olmuştu insan kişisi.biz de dedik.ben dedim.sırtından çıkarmaya üşendiği çantasıyla damlanın çocuğun gönlünü hoş etmeye hali yoktu.ni'york'ta öğrendim ben dedi insan kişisi.ni'york'un neresinde araba kullanmayı,üstelik de hızlı araba kullanmayı öğrenmiş olabileceğini düşündüm bi süre.derken, aniden birisini aradı telefonla."seni seviyorum demek literatürde liberal midir?" sorunsalının cevabını acilen öğrenmesi gerekiyodu.bunu tam olarak o anda,eskişehir yolu trafiğinde yapması ve hazmetmesi gerekiyodu.zaten hız yapamıyodu ve canı gerçekten çok acıyodu.ben bu sorunsalın kulak yanılsaması olduğunu düşündüm o an.ankara pasajı,sarma film,orta dünya..aklımdan uçuverdi.telefon edilen insan kişisiyle aynı ızdırabı paylaşıyor olmam kuvvetle muhtemeldi.ki,şoför insan kişisi aynı soruyu tekrarlamak zorunda kaldı.bu sürecin başından sonuna kadar neden damlayla aynı yüz şekline sahip olduğuma bu kadar emin olduğumu düşündüm ben de.o kadar dakikadan,kilometreden,oksijenden..yani tüm konsptten beni dipten ve gerçekten düşündüren tek şey pejo panteriydi.o panter sayesinde ortak olan 'an'dan bişeyler hissedebildim. ve pantere karşı olan sempatimden ben sorumlu değildim.kendini tamamen kendisi geliştirmişti.
yine böyle bi kış günüydü.onbeş günde toplam onbeş saatlik uykunun verdiği yorgunluğu,insanlıktan çıkmışlığı her nasılsa hissetmiyodum.uyumayı bile düşünmüyodum.gideceğim güzergaha giden araba bulmanın verdiği mütiş ve anlamsız sevinçle kaderle cilveleşiyodum.ne sınavın vardı bugün,sorusu ruhumun bedenime dönüşünü sağladı.bölümden bi tane sınav vardı,diye cevapladım.dersin adı neydi peki,diye irdeledi.conta dedim ben de.conta mı diye sanırım şaşırdığını belirten başka bi soru sordu.hıhı, demekle yetindim.nedense conta'nın contemporary olduğunu açıklama gereği bile duymadım.yol boyunca bir daha konuşmadık.konuşmamaya karar vermemiştim.açık radyonun dahi delemediği bir sessizlik gelişivermişti.kendiliğinden,öylesine..

bi uyandım,burun tıkanıklığım neden ruyamın sonradan abuklaştığını bana bir güzel açıkladı.burun tıkanıklığım dokuz gün önceki nisan yağmurunun bana verdiği bi hediyeydi.kendimi pikaçu gibi hissettim.ve dışarda yaamur yağıyordu.ama bu sefer ben yoktum.
beni bulamazdı.
açelya

7 Nisan 2009 Salı

biriüçarada






üçübiraradayı pipetle içtiğim günü hatırlamazsın tabi,sen daha yoktun o zaman.dilim nasıl yanmıştı,uzunca bi süre epidel hücrelerim tat algılamada çaresiz kalmıştı.öyle küçük falan da değildim,bi yaş daha küçüktüm,hepsi bu. ağzım yüzüm şiş gezdim biraz.amacımın ne olduğunu sakın sorma blogcuğum,biliyorum dersem yalan söylemiş olurum.amaçsız,sıcacık üçübiraradayı pipetle içiverdim.uslandım mı,tabii ki de hayır.bayılıyorum kaynar üçübiraradayı pipetle içmeye.sana başka bi hikaye anlatayım.

köşegen karın ağrılarım oluşuverdi.sonra anlamadığım şekilde salgısal yollardan somutlaşarak vücudumu terkediverdi.belki de vücudumu terkedenlere karşı 'bu sefer gitti köşegen'vari bi tutum geliştirmiş olabilirim,bu konuda kendimle iddalaşmayacağım.zaman zaman bourne'e karşı garip şeyler hissediyorum ama.kıskançlık demeye dilim varmıyo.gıpta deyip masumlaştırabilirim tabi.hissizsen hississin.karıştıran ve kendinle dövüştüren neyin var neyin yok terketmiş,gitmiş.kıskançlık yapıcak değilim.başka bi hikaye daha anlatayım.

şifa niyetine yaklaşık bir saat yağmur altında ıslandım dün.papyon otobüs gelmedi.ikincisini kaçırdım.delik gök, içinde nesi var nesi yok üstüme boşalttı.yağmurluğum,tişörtüm,tişörtümün içine giydiğim tişörtüm ıslandık öylece.yürürken pantolonumdan şlap şlap sesler geldi.saçlarım ben yürüdükçe fıskiye misali sular damlattı.sanki yağmur yelek oldu,kendini üstüme giydirdi.çantam morluktan çıktı,siyaha yakın bişeyler oldu.içindeki defterim,kitabım,boş sigara kutularım,dolu sigara kutularımın içindeki sigaralarım,günü geçmiş gazetelerim,ambalaj kağıtlarım,fotokopilerim suyla bütünleştiler.hep beraber su olduk.o an yine bükücü olmayı istedim.rüzgar maşallah beni çantamla bi bütünmüşüm gibi algılayıp,aynı bütünsellikte morarttı bizi.ve ben ilk defa burdaki eve gelmeyi bu kadar çok istedim.başka bi hikaye anlatayım.

alkım beni korkuttu.hollandaya geçtiğini tamamen unutmuşum.kaldığı şehir l.. içeriğindeki tarihi eserleri (şehrin% çok yüksek bi oranı tarihi eserden oluşuyo) tarihe armağan etmeye karar vermiş.başka bi hikaye anlatayım.

geçen sene fotoğraf çekmeye gittiğimiz tunus'taki metruk evi hatırlayamazsın.yoktun o zaman da.işte o evi yıkmışlar.başka bi hikaye anlatayım.

yaklaşık oniki saat sonra eli yüzü düzgün bi sınava darmadağın bi şekilde gireceğim.bence karşılıklı bi girişme yaşayacağız.sana seni anlatayım.

rasgele konulmuş adından da anlayacağın üzere sen rasgele oluşturuldun.benliğime istemdışı uyguladığım özensizlikten sen de nasipleniyosun.işime gelince yapabilitemi deniyorum,işime gelince oyun üretiyorum,işime gelince görev bilinciyle buraya bişeyler yazıyorum,canım isteyince de şişe üflediğimde ses çıkarmaya dikkat edebildiğim kadar dikkat kesiliyorum.fazlası değilsin.ben senden beklemiyorum,sen de kendinden bekleme.kendimi anlatayım.

kordon bağımı takip edersem en uzak nereye dokunabilirim sence?





spitting venom






1 Nisan 2009 Çarşamba

düzenlemiyorum HTML sana




sadece trains dinlemek istemiştim. walkim talkim i getirip takmaya üşeniyorum. trains dinlemek istiyorum, ama hiç bi yerde yok. lastfm saçmalamış durumda, trains dinleyebilir miyim noolur diyorum,tahammül sınırlarımı zorlamak istiyo, opeth çalıyo bana. hayır, tazecik erginken bile dinlemedim; trains beklerken tüylerimi yukarı doğru çekiyo.
berbat bi cover dinliyorum şu an..

azmettim,kararlıyım.dinleyip öyle sıcak su tulumuma sarılmak üzere yatağıma geçicem..

coverdan berbat bi akustik?.

kimin söylediğini dahi anlayamıyorum,kesinlikle p.t. değil, ses kaydı. hayır ama ya..

söylemesi bu kadar zor bi şarkıyı söylemek için ne demeye herkes cengaver kesilmiş olabilir sence?..

ya ama 15 dk.dır uğraşıyorum..

limewire,seni bugün 8 defa daha seviyorum..:)
bilgisayarımla vuruşuyosun,dövüşüyosun,ama şu bendeki program sevgisi işte..

e ama beş dakka oldu indir artık..

yessss beyb!..got it. satisfaksiyon.

mutlu uyu,mutsuz uyan,mutlu bitir,work'e konu bul,(kolaysa sen bul,bi haftada on pape'me konu buldum)
git sunum yap.ehhe ehhe ehhe ben kazandım=))
ama yine de trains (kesinlikle şapşal şapşal gülümsüyorum ismayili).
git zıbar!..












trains