ilk yunikorn a bindiğim zamanı çat pat hatırlıyorum. muhakkak benim için enteresan bi deneyim olmuştu. ama bunu çok fazla önemsemediğime eminim. çünkü bunu gerçekten gayet reel olarak deneyimlediğime de eminim. dahası, gün içinde yapılacak bir sürü şeyim vardı. sokağa çıkıp akşama kadar bir sürü oyun oynamalıydım. her gün on kez kirlettiğim üstümü başımı anneme göstermeden değiştirmek zorundaydım. karpuz suyunu kimseye belli etmeden içmek zorundaydım. bir sürü fantastik hikaye dinlemek ve hepsine inanmak zorundaydım. ilk kez yunikorn um olsun diye arzuladığım, ve gün içinde istediğim zamanıysa yazık ki çok net hatırlıyorum. ve bu benim için gerçekten çok önemliydi. böyle bişeyi istemek seçtiğim bi ruyamın gerçek yaşamım olmasını arzuladığım anlamına geliyodu. gerçekle saygılı bi ilişkimiz var. belki o da biraz hastalıklı. çok uzun bi süre bu ilişkiyi rayında ve olması gerektiği gibi götürdük. ben onu görmezden geldim, o beni umursamadı. çok kızdırmış olmalıyım. büyük büyük öfkelerle karşıma dikildi. ve ben babamdan bi gün nefret etmeye karar verirsem yegane sebep olarak bana hayal kurmayı öğretmiş olmasını seçmeye karar verdim. başka bi sebep olamaz zaten..
yine de avcumda kök görünce seviniyorum. özgürlük öyle bişey ki, istesem de kök salamıyorum. yapamıyorum. uçan halı gibi..
çeviri derken????
peki..
bugün umduğum gibi bitmedi.
noah's ark