21 Temmuz 2011 Perşembe

temmuz





"..parmak uçlarında dans ederken parmak uçların uyuşursa ne olduğunu öğrendim: dansın bozulur.
neyin uyuşturduğunu anlayana kadar geçen zamanda neye dönüştüğünü farkettim: delirirsin.

nedeni başka yerlerde aradıkça vakit kaybedildiğini de öğrendim, burnunun ucunda görünce nedenini, parmak uçlarında başlayan uyuşmanın gövdeni ele geçirdiğini de. işte tam bu noktada bocalıyor insan; ne yapacağını şaşırıyor. bir arada geçen zamanda alıştığı bozuk dansına bakıyor, bir dengesi allak bullak bünyesine. kah gülüyor ağzının coğrafyasını değiştirmek pahasına, kah piksel piksel yok olarak sahip olduğu varoluş hissini izliyor sessiz sakin. sonra gözlerini kapatıyor. kendini özlüyor. aynanın karşısına geçip kendisine bakıyor saatlerce ama, aynadaki kendisi kendisi değil. kendisi olsa, bildiği kendisi değil. bambaşka bir şeye dönüşmüş. gerçekler o kadar peşisıra sobeliyor ki, aynada gördüğü güzel mi çirkin mi bunu sorgulamıyor; o an gördüğü herşey aleme ait olamayacak kadar gerçek, sadece bunu biliyor. bu kadar gerçeğin içinde bir bakıyor, doğuştan yerçekimine aykırılığını ilan edip yere basmadan yürümeyi öğrenen ayakları yok olmuş, hatta yaşadığı gezegen çekmiş gitmiş uzaklara. önceden sahip olduğu herşey yalan görünüyor gözüne, dansını bozan nedenden başka. nedeni karşısına alıyor ama bakamıyor. korkaklığa, endişeye, öfkeye yabancılığından, tüm bunları ilk kez karşısında görünce baltasına sarılıyor. dokunsa önce korkacak, sonra endişelenecek ve bunları hissettiğinden kelli öfkelenecek. dokunmuyor, sadece bunları karşısında görüyor. tek hamleyle canını alıyor nedeninin. hiddeti gözünü kör etmiş olacak ki, görmüyor canını aldığı nedenin dünyanın can suyu olduğunu. haspam insan.
istersen inkar et; istersen dön git arkanı ya da celladı ol her kanat çırpışında şifalarının."



furnace room lullaby