13 Haziran 2009 Cumartesi

benki sanki kimki sahi#2(azadistan)




katılıyorum,evet. bürokrasiden demokrasi olmaz. tam olarak bu yüzden bu bürokratik müessesemizde demokrasi inşa etmeye çalışmaktan vazgeçtim. ama alternatif hiyerarşik düzenimizi görmezden gelmeye ben yol versem, gönlüm elvermiyor. üstüme ulaşmak için ne 'horizontol(hehe:))' kıpraşmalarda bulunmam gerekiyor, ne yandan yandan sağıma soluma kaykılmam gerekiyor vertikal yollardan bi üstüme ulaşmak için. benim bi üstüm bi dışımdaki daireden ibaret.dokunmatik ilişkilere girmiyoruz. ucumuzun belli değilliğinden kelli kimse aramıza aracı pozisyonunda giremiyor. dışımdaki halkaları bızzzzlatmamak için kimse -dahi- salık ver(e)miyor.bızzzzlamamamız, adabı-ı muaşereye olan vakıfiyetimiz, ve ahde vefaya olan merbutiyetimiz dahilinde ve ziyadesinde, kendimize has yollardan dans ediyoruz. senkronu tutturduğumuz vakit -kendi adıma konuşayım- kaçmak bile mümkün. aramızda dış halkanın buyurduğu üzere oluşan bi boşluk var. ve böylece kimseyi halemin berisine, sınırsızlığımın başladığı yerde son bulduğu bölgeme almama gerek kalmıyor. ama dalgınlığıma denk gelir de haricimdeki halkayla temas ediverirsem, olacaklardan korkmuyor değilim. şu ana dek ne biriktirdiğini, beni nasıl bellediğini, kızgınlıklarını ve kırgınlıklarını bilemiyorum. bu birikintilerin üstüme külli olarak hücum etmesine karşı koyabilir miyim bunu da bilmiyorum. ne dışımda vücuda gelen halenin nasıl olgunlaştığını biliyorum, ne görünür kıldığı mizacını, ne kendiliğine hıfzettiği seciyesini. tek bilebildiğim kendi haleme yansıttığı izdüşümlerden ibaret. ve hatta eminim ki bu yansımaların bi kısmı sahihten ibaret, bi kısmı yanılsamadan. vaziyet ortada bi hayalbazlık var. ama kim kimi oynatıyor, kim kimin ellerinde kukla olarak tutuluyor dışa göre belirsiz, bana göre mütenakız. bu yüzdendir ki kendimi kukla olarak sunma efendiliğini gösteriyorum. dışa göre sebatsız, bana göre ehemmiyetsiz. ne de olsa kendimi tüm yaftalardan soyutladığım geliyor aklıma sonra. sorgudan uzak, ama tevekküle de tezat şekilde gözlerimi üstüne dikiyorum tüm yaftalarından soyutlanmış gücünü acazetinden, acizliğini bünyesine fazla gelen gücünden alan varlığımın. görüyorum ki tüm kalıplar, yaftalarını kollarına takarak tıngır mıngır yansıtılıyorlar; güneş ışınlarını açık renk kıyafetlerin yansıttığı gibi. nasılsa çemberimin içindeyim. nasılsa hepsi dışımda. boşluk bırakırsam ben halka olamam. boşluk bırakmazsam, kendime yetemediğim noktada ödünç alacağım alanım olmaz. hangi noktadan uçarsam uçayım, aksimi görmezsem ne olduğumu bilemem. aksime şayet aynım olunması buyrulduysa, hiyerarşik düzlemimdeki yerimi bilirim, karşı çıkamam.
yine de biliyorum, değişim sadece benim için azgın bi canavar. özünde o da iyi. zaman zaman papyon diye addettiğim, gittikçe sabrımın sınırını zorlayan bu dinginlik bana o kadar yabancı ki. öte yandan dinginliğim de elimden uçup giderse biliyorum, ben de o tahammülsüz cenaha dahil olacağım. üst halkamdan darbe yedikçe, altımdaki halkalar dürte dürte köşeler azdettiklerimden ibaret kalacaklar. dinginliğim belki de bana benden kalan; dengesiyse beni benden alan. havaya üflediğim sözcükler gerçeklik olarak karşıma dikildiğinde neden hala aptal saptal 'olay döngüsü' mahalindeki muvazenelere kulak veriyorum anlamış değilim. külli olayların külli döngüsü büyük zaman dilimlerinde ahengsizliklerden ibaret. ne var ki tesadüflere inanmıyorum. böylece dünyanın uyum içinde dans ettiğini göreceğim günler yakın. zaman zaman ben neden korkarım diye düşünüyorum. cevabını bulamadan uykuya dalıyorum. ve gördüğüm ruyalarda hep çok eğleniyorum. çünkü hep sınırsızlığın sınırları içinde dans ediyorum. üstüm peçesini kaldırayazıyor, altım yokluğumda dilediği atları oynatıyor. tüm aheng yazılarını görmeze çalarak yepyeni bir demokratik müessese kurmaya çalışıyoruz. tezat'ım aynı'm suretinde karşıma dikiliyor. ve dünya kendi halesinde aheng içinde raksederken gözlerime ilişiyor.




reconciliation