öncelikle çok ama çok eşşeksin.beni ağlatacak kadar eşşeksin.
kordon bağımdan bana tutunarak bedenimi terkettiğim zaman dönmemi emreden bi komuttan ibaret görünse de değil. çok daha fazlası. tam da sabahın köründe bizi gülümseten 'anlamsız gurur'un anlamını sorgularken. tam da yansıma sözcüklerinin nasıl da yanılsamadan ibaret olduğunu kendi kendime ispatlamaya çalışırken. tam da ayırt edemeyecek kadar yorgun düşmüşlüğümden (gayet ve tamamen fiziksel:)) mütevellit tüm grupla bütünleşmişken..
başka bi bütünselliği özgür bırakmak için yürümem gerekiyodu. ruhu serbest bırakmıştım. hem dolaşıyor, hem de tüm ödevlerini yerine getiriyordu. tam olarak da bu yüzden sadece bi kaç saniyeliğine de olsa hiç bişey düşünmedim. üç-beş-yedi saniyelik tatile girdim. hiç bişeyin anlamını sorgulamadım. beden dinlenmeliydi. zihnimi boş, bomboş bıraktım. onu daha fazla yormamalıydım.
hıhı,tabi.
ülkü tuhaf şekillerle gözüme görünecek kadar somutlaştı. ülküme dokunabiliyordum. ülkü ayak seslerim oldu, slogan oldu, alkış oldu, fotoğraf makinem oldu,şapşal şapşal gülümseme oldu, polis korkusu oldu.ne dese yapıyorduk. ülkü bendeydi.sonra ülkümüz koşmamızı buyurdu.biz de koştuk.ve ben ilk kez yürüdüğüm yolda ,hayatımın ilk ağırlıklı (ağırlık:çanta) uzun mesafe koşusunu yapıyordum. sonra yasemin geldi yanımıza. yaseminin ülküsü başka bişey buyurmuştu.bize özgürlük getirecek ya, şımartıyorduk.ne dese yapıyorduk.bi gün yaseminle baryam bekliyoduk.yani beklemiyoduk ama baryam gelse ne güzel olurdu diye düşünüyoduk. ben kolonyolar parfümler sürünce nasıl da arılar tarafından çiçek sanılacağımı öğrenmiştim.yaseminden öğrendiğim ilk şeydi. ikimiz de arap bacı gibiydik.birbirimize bakıp hem birbirimizi, hem kendimizi görebiliyorduk. deli gibi ağaç dikiyorduk. bi tane de kendimize diktik sanırım.sanırım büyüyo öyle güzel güzel.sonra dadayla dinlendim.
kendime dair farkettiğim, güne dair en küçük şeydi az sonra yazacağım cümle.çanta değiştirirken çerleriyle ve çöpleriyle değiştirebiliyorum.bunu yapabiliyorum.mesela kibrit çöpleri varsa bi öncekinde, bi sonrakine o kibrit çöpünü aktarabiliyorum.ben de şaşırıyorum,ama yapabiliyorum bunu.her neyse,elimi atınca elime gelen çöpgibideğilgibi, bizi götürmesi gereken yere götürdü.aslında gittiğimiz yer çöpgibideğilgibi yi saklandığı delikten çıkardı.neden o kadar rahatsız sandalyenin gözüme istikbal beş yıldızlı yataklar gibi göründüğünü anlamak için ertesi güne kadar sabredip hamlayan kolumu bacağımı kıpırdatamamam yeterliydi.ve her zaman muzlusüt içtiğim mekanda artık köfteler, elma dilim patatesler vardı. öküz ödü kokusu köfteye karıştı. ne köfteyi duydum, ne öküzödünü,ne elmadilimpatatesi.
kopuk anlamsızlığını anlaşılabilir kılmak ve fotoğrafların bi sonraki yazıya kalsa olur bence.anlaştık mı?bence anlaştık.afferim,şirinleri görücen:))
ha, hala çok pis mütiş, şahane bi eşşeksin,orası ayrı-apayrı bi nokta tabi.bu ben değilim; ve evet,çok yorgunum..
people as places as people