
bişeyin rengi yeşilse eğer kesinlikle korkmalı ondan.nedenini anlamadığım şekilde bızzzlıyorum yeşerince. ilhamımın nerde olduğu kesinlikle belli değil. fena küstürmüş olmalıyım ki bulamayacağım bi yerlere saklandı. çağırıyorum çağırıyorum gelmiyo. bi de şu güvensizlik fazla canımı sıkmaya başladı. kızgınlık gibi değil ya da gıcık olma gibi de değil. ama sıkılıyorum. oyun oynamayınca sıkıldığım gibi ya da yapacak bişey bulamayınca sıkıldığım gibi sıkılıyorum. prensip olarak güven(ler)imi ait oldukları yere iade etmiştim. tabi senin bundan haberin yok. aciz olarak insan -tam olarak da eş zamanlı olarak- sahip olduğu tüm güven(ler)ini kaybedince böyle bi presnip geliştiriyo refleksif olarak. güven önemliymiş,anlıyorum şimdi bunu. umut ve neşe gibi zırvaları da kapsıyomuş sanırım. tabii ki de benim bundan da haberim yoktu. inanmanın ne kadar güç olduğunu da biliyorum; ama gerçekten mavisel depresif günlerimden birinde değilim. otlarla (bildiğimiz ot) bol bol empatik ilişkilere giriyorum hepsi bu. o beş metre tepedeki koltuk varya, önleyemediğim ve çözemediğim bi çekim oluştu aramıza. kuyrukluyıldız mısın mübarek? periyodik olarak gagalıyosun başımı.
ve gerçekten korkmana gerek yok, çünkü seni günlük gibi kullanmaya niyetim de yok.
(allahım blogumla konuşuyorum..)
i remember